Netflix, Propaganda ve Cesur Yeni Dünya

Hayatımıza son yıllarda birden giren Netflix, bir paralı servisten beklenmeyecek kadar hızlı bir şekilde hayatımıza adapte oldu. Öyle bir adaptasyondan söz ediyoruz ki bizim kuşak için Facebook’a yıllarca ön yargıyla yaklaşmış, “oyuna para mı verilir?” diyen babalarımız bile bu servisi tanımış ve ücretli abonelik satın almış durumda.

Fakat bu gün işlemek istediğim konu bundan çok daha farklı. Biraz komplo teorisi gibi kaçabilecek konum: Netflix ve Cesur Yeni Dünya Propogandası. Bu konuyu işlerken okuyucunun hakkımda aklından çıkarmaması gerektiğini düşündüğüm bir gerçek var. Ben son derece özgürlükçü, sansüre kökten karşı bir liberalistim

Netflix’in eş cinselliğe özendirdiği esprili bir dille sürekli dile getirilen bir konu. Bana göreyse olay bundan tamamen farklı. İdeolojisi olan her özel şirket gibi Netflix de arşa ulaşmış medya gücünü kendi ideolojisini manipülasyon yönünde kullanıyor (ki bu gayet anlaşılabilir bir konu).

Halkın, isteklerinin ve halk hareketlerinin her zaman üstel bir manipülasyon mahkum olduğunu düşünüyorum. Kültürel gelişimimiz böyle girişimlere sıkı sıkıya bağlı. Steve Jobs’ın ünlü sözünde dile getirdiği gibi “İnsanlar ne istediğini onlara gösterene kadar ne istediklerini bilemezler”

“Some people say, “Give the customers what they want.” But that’s not my approach. Our job is to figure out what they’re going to want before they do. I think Henry Ford once said, “If I’d asked customers what they wanted, they would have told me, ‘A faster horse!'” People don’t know what they want until you show it to them. That’s why I never rely on market research. Our task is to read things that are not yet on the page.”

Steve Jobs

Netflix’in (tamamen kendi fikrim olan ve resmiyetle alakası olmayan) ideolojisi ise bana Cesur Yeni Dünya’yı andırıyor.

Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı (1932) bir çoğunuzun okumasa da ismini duyduğu bir eserdir. Kitabı çoğu kişi distopya olarak adlandırsa da benim için olabilecek en güzel ve en verimli ütopyalardan biridir.

Kitabın ana bileşenlerini konudan sapmadan kısa sürede anlatmak gerekirse Cesur Yeni Dünya’da da çoğu benzer eserde gördüğümüz gibi sınıflar var. Sınıflar Alfa, Beta, Gama ve Delta’lar şeklinde ayrılmış durumda. Alfalar yönetici kesimi oluştururken Deltalar ameliye işlerden sorumlu. Ancak burada belirtmem gereken çok önemli bir şey var: Her sınıfın bireyleri ait oldukları sınıfları son derece seviyorlar ve asla bir sınıfa geçiş yapmak istemiyorlar. Başka bir yaşam biçimi düşünmek onlar için “imkansız”.

Pekala nasıl sağlanıyor bu sevdirme işlemi? Devlet çocukları kuluçka makinelerinde sınıflarına göre özel işlemler yaparak özenle üretiyor ve sınıflara özel fiziksel özellikler atfediyor (örneğin deltaların çoğu belli dölden kopya olduğu için çoğu birbirine benziyor). Daha sonrasında eğitimi de üstlenen devlet, çocukları Pavlov’un köpekleri gibi koşullamayla eğitiyor. Sonuç olarak her birey sınıfına son derece bağlı olarak hayatına devam ediyor.

Evrenimizin bir başka özelliği ise insanlar çocuk yapma fikrinden tamamen iğrenmiş durumda. Çocuk yapmak resmen küfür niteliği taşıyor. Buna rağmen herkes özgürce seks yapma hakkına sahip. Hatta neredeyse seks yapmak zorundalar. One night stand yaşamayan bireyler ahlaksız olarak görülüyor. Bir kişinin başkasının seks teklifini reddetmesiyse görgü kurallarına aykırı bir şey. (Eş cinselliğe kitapta yer verilmemiş)

Hatta olay din boyutuna da vardırılmış durumda. İnsanlar toplanıp dini önder eşliğinde ilahiler (orgy porgy!) söyleyerek grup seks yapıyorlar.

Gerek devlet koşullandırmaları gerek pragmatist edebiyat-fikir sansürleri gerek fiziksel hazcılığın son noktada alması toplumda mutsuzluğu neredeyse bitirmiş gözüküyor. Hatta insanların dine olan ihtiyaçları bile hazcılığa temellendirilmiş durumda olduğu için mutsuz olabilmek imkansız diyebiliriz.

Özgür iradesine ket vurulmamış (insanlar istedikleri şeyi yapabiliyor, yapabildikleri şeyleri istiyor), son derece işine odaklı, mutsuzluktan münezzeh, üretken bir toplumdan bahsediyoruz (ki benim için evreni ütopik yapan da bu özellikleridir)

Bu mutsuzluktan uzaklığını, üretkenliğini perçinleyen en temel bileşeni ise sona sakladım: SOMA

Devam etmeden önce kendi dünyamıza dair bir uyarı yapmak isterim. Uyuşturucu kullanımı, satımı, bulundurma, edinme ve özendirmek yasal olarak suçtur. Uyuşturucu hiç bir sorunun çözümü olmadığı gibi satıcıları hayal tacirliği yapmaktadır. Gerçek dünyada uyuşturucular kullanıcısına sadece zarar getirmektedir. Bu yazı özendirme amacı taşımadığı gibi insanları uzak tutmayı amaçlamaktadır.

Aldous Huxley

SOMA “mükemmel” diyebileceğimiz bir uyuşturucudur. Gerçek dünyada muadili LSD olan (ki kitabın yazarı Aldous Huxley öldüğü gün eşinden LSD enjeksiyonu yapmasını istemiş ve madde etkisindeyken Kennedy suikastıyla aynı günde ölmüştür.) ve LSD’nin kötü etkilerinin bertaraf edildiği, zamanı ayarlanabilen, iş verimliliğine zarar vermeyen SOMA insanlara istedikleri hayalleri gördürebilen, kendi zihin dünyasında istedikleri tatile gitmeye izin veren bir uyuşturucudur. Her sınıfın SOMA istihkakı kendine özgüdür. Ayrıca insan mutsuz olduğunda almak zorundadır çünkü mutsuzluk yozmaşlıktır.

Cesur Yeni Dünya hakkında yeterince bilgi verdiğime göre Netflix mevzuna geri dönebilirim

Uzun zamandır Netflix dizilerinin materyal hazcılığı bana Cesur Yeni Dünya’yı çağrıştırmakta. Hatta bu konuda İngilizce-Türkçe yazı var mı diye baktığımda (ki yoksa bu konu hakkında yazacaktım) Netflix’in Cesur Yeni Dünya belgeseli çektiğini gördüm. Çok şaşırmamıştım.

Netflix – Cesur Yeni Dünya

Bu gün Netflix yapımı dizilere baktığımızda materyalist hazcılığın son derece fazla işlendiği aşikar. Dizilerde hetero-homo cinsellik son derece olağan olduğu sürekli işlenen bir konu. Hatta belgesellerinde cinselliğe dayalı hayat tarzları bol bol işleniyor. Dizilerde belgesellerde cinsellik işlenirken sahte bir objektiflik yöntemi kullanılıyor. Karşı teori karikatürize-objektif bir dilde anlatılırken teorinin kendisi insanların öznel düşünceleri üzerinden izleyiciye aktarılıyor. Bu da apaçık bir manipülasyon. İnsanlar subjektif yorumları her zaman objektif bilgilere tercih eder.

Olayın din boyutunu da yazıyı uzatmamak için okuyucunun yorumuna bırakıyorum.

Az önce SOMA’dan bahsederken de olayların uyuşturucuya geleceğini sezmişsinizdir. Netflix dizi, belgesellerinde seks kadar işlenen bir konu daha varsa o da uyuşturucular. Neredeyse her uyuşturucu türü için konuya has bir çok Netflix içeriği bulabilirsiniz.

LSD için sayamayacağım kadar çok belgesel, esrarın faydalarını anlatan bir animasyon dizisi ve bir çok propaganda yapan farklı dizi, ekstazi, kokain… Hepsi sadece kendine adanmış içeriklere sahip ve hepsi de cinsellikte izlenen manipülasyon taktiğini kullanıyor. İnsanlar farkında dahi olmadan kendilerini bu tip şeylere yönlenirken bulmaları işten bile değil. (Tabi tekrar üzerine basayım özel bir şirketin kendi yayın politikasına sahip olmasıyla hiçbir problemim yok.)

Hatta olay “How to Sell Your Drug Online Fast” isimli dizide öyle bir yere vardırılmış ki sadece uyuşturucuya özendirmek değil aynı zamanda nasıl alınacağı hatta ve hatta nasıl satılacağı parça parça izleyiciye anlatılmış durumda. Tabi karikatürize bir dille zararları da anlatılıyor ama yasal yükümlülükten kaçınmak için eklenen bölümler oldukları aşikar.

RTÜK, internet yayınlarını denetim hakkını aldıktan sonra ilgili dizinin sansür (sansürün her türlüsüne karşı olmama rağmen) yiyeceğine dair kuvvetli bir inancım vardı fakat bildiğim kadarıyla öyle bir şey gerçekleşmedi

Peki tüm bu olaylar propaganda olarak nitelendirilebilir mi yoksa yalnızca piyasadaki açığı değerlendiren bir şirketin kar amaçlı hamleleri mi?

Ben şahsi olarak Netflix, Disney, Twitter (SJW), Facebook (Siyasi skandallar) gibi medya kuruluşlarının toplumu daha manipüle ettiklerine son derece eminim. Her şeyden önce bu şirketlerin çalıştığı insanlar bu fikirlere bir yerlerden aşina. Eğlence sektörünün, silikon vadisinin adlarının sık sık uyuşturucu skandalları ile anıldığını unutmamak gerek.

Ayrıca belirli bir zenginliğe ulaşmış insanların kendilerini belirli hareketin savunuculuğunu yapmaya adadığı (feminizm, BLM, veganlık (Joaquin Phoenix’in Oscar konuşması hala aklımda)) da yaygın bir gerçek.

Topluma bir kere bu fikir yerleşebilirse insanlığı çok farklı bir gelecek bekliyor olacak. Hatta ülkelerin seçimlerine kadar sirayet edecek bir fikir bu. Toplum değişirse yöneticiler de değişir. Uyuşturucu kadar uç bir şeyin özgürleşmesini isteyen, hazcı bir toplumun nasıl siyasetçiler yaratabileceğini hayal dahi edemiyorum.

Son olarak Kanada’da esrarın, Amerika’nın bazı eyaletlerinde Esrarın ve LSD’nin yasallaştığını hatırlatmak isterim.

Bu bağlamda düşündüğümüzde Netflix’in propagandasını bu konular üzerinden yaptığı fikri son derece olağan geliyor.

Tüm bu yazı tamamen kişisel görüşlerimi yansıtmaktadır.