Blogu açarken her okuduğum kitaba dair bir inceleme yapmayı düşünüyordum. Ancak çok zaman alması ve bu incelemelere ayırdığım vaktin fazlalığı nedeniyle hoşuma giden kitapları incelemeye karar verdim.
Bu gün inceleyeceğim kitap ise bazı düşüncelerine hararetle karşı çıkmama rağmen bazı düşüncelerini de derinden paylaştığım için aşırı hoşuma giden Ginko Bilim‘in çıkarttığı, Levent Can Yılmaz tarafından çevrilen Steven Rose’dan “21. Yüzyılda Beyin”in 2. baskısı. Kitabın çevirisi çok iyi yapılmış olsa da içindekiler kısmının yanlış basılmış olması çok amatörce bir hata olmuş.
Bu kitabın hoşuma gitmesindeki en büyük sebep ise ilk defa bir kitapta yer alan düşünceleri kesin bir şekilde reddedebilmem. Bu aslında kendimde en büyük eksiklik olarak gördüğüm “düşünsel çizgilere sahip olamama” durumundan kurtulduğum, yavaş yavaş kendi çizgilerimi yakalayarak pişmeye başladığımın göstergesi kendimce.
Steven Rose’la ise neredeyse okuduğum her nörobilim kitabının kaynakça kısmında kendisine atıfta bulunulması sayesinde tanıştım. Benim severek okuduğum çoğu kitapta kendisine negatif eleştiriler geldiğini de ekleyeyim.
Anti-determinist bir ateist olan Rose’un bu kitaptaki ana amacı kendisinin mit olarak gördüğü tüm deterministik yapıda bulduğu yaygın kabulleri eleştirmek ve insanların yalnızca genetiğe indirilemeyeceğini kanıtlamak.
Bu amaca giden yolun ilk kısmında canlılığın evriminden başlayarak, anne karnında geçirdiğimiz dönemi de anlatacak şekilde bugün düşünebilen birey olmanın anlamına kadar detaylı bir yolculuğa çıkarıyor. İkinci kısmındaysa verdiği bu bilgileri, bize nörobilimin tarihsel gelişimine ve bugününe eleştirel bakış açısı geliştirmek için kullanıyor. Her bölümde de tekrar tekrar vurguluyor: “İnsan yalnızca genetiğe indirilemez.”
Bura takındığı ana yöntem, benim de daha önce bir yazımda eleştirdiğim, çağ dışı kalmış, her şeyin gene indirilebileceğini savunan tüm düşüncelere ağır toplarla saldırı şeklinde. Yani kitap bilgilendirici içeriği kadar eleştiri de içeriyor.
Buraya kadar her şey güzel hoş ancak hoşuma gitmeyen bazı şeyler var. Öncelikle bilimle uyuşmadığına inandığım bir telkinde bulunuyor: Bilim adamlarını, çalışmaları ırkçılığa zemin hazırlayacaksa bu çalışmaları dillendirilmemesi gerektiği konusunda uyarıyor. Buna ek olarak okuyucuyu, ırkçılığa-seksistliğe çanak tutabilecek tüm fikirlerin yanlış olduğu ön kabulünü benimsemeye çağırıyor.
Bilimde böylesine yanlı bir tutum felaketten başka getirmeyecektir. Bilim insanının görevi objektif bir şekilde yanlışları keşfetmek ve bunu dünyayla paylaşmaktır. Eğer herkes doğru gördüğü ideolojiyi yüceltmek adına sipariş bilim yaparsa, muhaliflerin teker teker şizofreni hastanelerine kapatıldığı Sovyet Rusya gibi örnekler bir noktadan sonra normal gelmeye başlayacaktır.
Kaldı ki ne kadar inkar edersek edelim evrimleşmemizde kabilecilik anlayışı en büyük motivatörlerden birisi olmuştur. Bunu reddetmenin kime ne yarar sağlayacağını anlayamıyorum.
Hoşuma gitmeyen şeylerden bir diğeri ise evrimsel psikolojinin meşru olmadığını, mistik bir yönelimden başka bir şey olamayacağını savunuyor. Bunu yaparken dayandığı noktalar “bizler genlerimizden ibaret değiliz.” ifadesinden daha derine gitmiyor. Evrimsel psikolojinin ne kadar bilimle uyuştuğu tartışmaya açık olsa da, koskoca çalışma alanını kabul etmediği bir savla vurmaya çalışmak çok yanlış.
Bir diğer sinir bozucu şey ise Steven Pinker’in “Zihin Nasıl Çalışır?” kitabına ve Pinker’in şahsına yaptığı (çocukça bulduğum) eleştiriler. Bu eleştiriler kitapta Pinker’in ironiyle bahsettiği bir ifadeyi ciddi söylemiş gibi okuyucuya aktarıp eleştirmesinden, her cümlede Pinker’e üstü kapalı bir şekilde giydirmesine kadar sinir bozucu bir deneyimdi. Anlayamadığım kadar da çoktu bu eleştirilerin sayısı.
Beynin modüler yapısına olan ağır eleştirileri de yerine bir daha yararlı bir sistem koyamadığı için havada kalıyordu. Konuyu tartışmaya açması nörobilim adına iyi olsa da yazar kişi, kitapta eleştirdiği şeye çözüm önerisi getirmekle de yükümlüdür bence.
Bir de son olarak evrimsel bakış açısı benim baktığım pencereden biraz daha farklıydı. Böyle farklılıklar tabi ki olabilir. Yalnızca bu küçük farklılık, beni ister istemez taraf tutmaya zorlayan şeylerden birisi oldu.
Bütün bu noktaları saymazsak kitapta eksik olarak gördüğüm bir şey ise kitabın kime hitap ettiği belirsiz. Karşısında genel okuyucu varmış gibi her şeye sıfırdan girdiği giriş bölümünün ardından (ki giriş bölümü bile genel okuyucuya hitap edemeyecek kadar detaylı hazırlanmış.) ikinci bölümde mevcut disiplinleri karşısında bir meslektaşı varmışçasına tartışmaya başlıyor. Kitap boyunca genel okuyucuya hitap edemeyecek kadar detaylı fikirler ile alana bilgili birisini sıkacak kadar temel bilgilerin anlatımı iç içe girmiş şekilde.
Peki kitapta sevdiğim noktalar nelerdi? Öncelikle aşırı determinist yaklaşımlara getirdiği eleştiriler çok hoşuma gitti. Suçluların genetik olarak saptanması, yalan makinelerinin hukuksal kullanımı, öjeninin insanlığa getireceği yararlar gibi saçmalıkları acele etmeden teker teker eleştiriyor. Getirdiği eleştiriler herkesin anlayabileceği kadar yalın ve etkili. 2020 yılında bile bu düşüncelere sahip olan arkadaşlarım olması çok şaşırtıcı.
İkinci olarak nörogenesis hakkında açıklarımı fark etmeme sebep oldu. 30 sayfa kadar nörogenesise ayrılan kısım, her cümlesi dikkatle okunması gereken çok hoş bir bölüm olmuş.
Benim daha önce yazılarımda birkaç kez işlediğim, psikiyatri, yöntemleri ve uygulayıcıları üzerine getirdiği eleştiriler çok hoşuma gitti. Ritalin, SSRİ gibi ilaçların kullanımı hakkında düşünceleri ise benle çok benziyor.
Kitabın Bölümleri
- Vaat ve Tehlike : Giriş bölümü.
- Bugünün Anahtarı Geçmiştedir: Canlıların evrimlerini detaylıca anlattığı bölüm.
- Dokuz Ay İçinde 1’den 100′ Milyar’a: Bebeğin anne karnında yaşadığı süreçlere değindiği bölüm.
- İnsan Haline Gelmek Hominidlerin Evrimi: Evrimsel psikolojiye getirdiği eleştriler bu bölümde.
- Birey Haline Gelmek: Modern beynin irdelenmesinin yapıldığı bölüm.
- Bir Beyne Sahip Olmak, Akıllı Olmak: Zihin felsefesinin nörobilim ekseninde tartışıldığı bölüm.
- Yaşlanan Beyinler Daha mı Akıllı: Yaşlanmanın ele alındığı bölüm.
- Bildiklerimiz, Bileceklerimiz ve Bilemeyeceklerimiz: Nörobilimin geçmişteki hatalarından Neuralink öngörüsüne kadar geniş tarihçesinin işlendiği bölüm.
- Beynin Açıklanması, Zihnin Tedavisi: Psikiyatrik hastalıklara ve psikiyatrlara değinilen bölüm.
- Beyni Modüle Etmek: Onarmak mı Yoksa Değiştirmek mi?: İlaçların etkililiği ve etiği üzerine olan bölüm.
- Bir Sonraki Büyük Adım!: Nörobilimin gelecekte çözmesi gereken sorunlara ışık tutulduğu bölüm.
- Nöro Merkezli Bir Dünyada Etik: Nöroetiğin tartışılmaktan çok tanımının yapıldığı kısa kapanış bölümü.
Kitabı Okumanız İçin Nedenler:
- Hap şeklinde gerek nörobilimin tarihsel gelişimine gerek bugün (kitap 2003’de yazılıyor) bildiklerimize dair çok faydalı (ve ilgi çekici) hap bilgiler mevcut.
- Nörobilim çok kapsamlı şekilde temelden ele alınmış.
- Hakim görüşten farklı düşünceleri barındırıyor.
- Akıcı dile sahip anlatım pürüzsüz bir şekilde çevrilmiş.
- Okuyucuya güncel sorunlar hakkında yeni bir bakış açısı kazandırma potansiyeli yüksek.
- Yerinde gördüğüm eleştiriler var.
Kitabın Eksik Olduğu Taraflar:
- Bazı eleştiriler kitabın akışına zarar vermiş.
- Hitap ettiği kitle belirsiz.
- SJW esintilerini iliklerinize kadar hissedebilirsiniz.
- Kitabın içindekiler ksımı yanlış basılmış.
- Eğer ilk defa alana dair okuyacaksanız sıkıcı gelebileceği gibi normalde desteklemeyeceğiniz görüşleri benimseyebilirsiniz.
- Yersiz bulduğum eleştriler var.
Sonuç olarak alanda daha önce kitap okuduysanız size kesinlikle öneriyorum. Farklı düşünceleri okumak için iyi bir fırsat olacaktır. Ancak kesinlikle alana giriş kitabı olarak görülmemesi gerekiyor. Ayrıca alırken kitabın bilimsel içeriği kadar eleştirisel içeriğe de sahip olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
1 Response
[…] Kitapla ilgili yaptığım inceleme yazıma buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. […]