Dopamin Nedir? Ne Değildir?

Hikaye anlatıcı bir türüz, bu düşen yıldırımdan korkarak birbirine bunla alakalı hikayeler anlatan ilk türdaşlarımızdan beri böyle. Yaşadığımız çevreyi anlayabilmemiz büyük oranda onu ne kadar iyi hikayeleştirebildiğimizle alakalı. İyi bir hikayeninse genelde olabildiğince yalın ve kafa karıştırıcı detaylardan uzak olması istenir.

Bugün ele alacağım konu, yalınlaştırıldıkça içeriğinden kopmuş, popüler kültürde çarpıtılmış ve hazzın mit haline gelmiş bir nörotransmitter: Dopamin.

Genel olarak nörotransmitterlerin hepsinde aşırı yalınlaştırma problemi var. Haz hormonu dopamin, mutluluk hormonu serotonin, aşk hormonu oksitosin… Bu kadar yaygın olmasının arkasında yatan nedenlerden biriyse insanın kendini anlamaya duyduğu isteği bir ölçüde gideriyor olması.

Bugün daha çok NTM olarak dopaminin ventral tegmental alan (VTA) ve Nücleus Accumbens üzerindeki haz ve ödülle ilişkili etkilerine değineceğim. Her ne kadar haz kavramının ne olduğu nörobilim sınırları içinde tam olarak belli olmasa da bu konuyu şimdilik dışarda bırakacağım.

Dopamin Ne Değildir?

Öncelikle, dopaminin popüler literatürde sıkça yanlış tanıtıldığı noktalardan biri, onun bir ‘hormon’ olarak anılmasıdır. Oysa dopamin, beyindeki görevleriyle (nörotransmitter) ve kandaki görevleriyle (hormon) farklı işlevler üstlenir. Nörotransmitter dopaminin görevleriyse: “Haz” görevinin yanısıra şizofrenide, algı dünyamızda, acılarımızda, öğrenmede, dikkatte…

Nörotransmitter(NTM) dediğimiz moleküller hücrelerin birbirine gönderdiği şifreli mesajlardır. Şifre çözücülerse her NTM için çeşit çeşittir. Yani örneğin kendisine dopamin gönderilmiş 2 farklı hücreden birincisi gaza bas mesajını okurken diğer bir hücre aynı mesajı frene bas olarak okuyabilir. Ayrıca bu mesajları okuyan hücrenin türüne göre okunan mesaj aynı olsa bile hücrenin yaptığı şey bambaşka yani gaza bas mesajı alan bir hücre gaza basıyorken aynı mesajı alan diğer hücre geri viteste gitmeye başlıyor olabilir. Bu beynimizin evrimleşirken ne kadar ekonomik kaldığını gösteren incelikli detaylardan birisidir.

Bu durum şöyle hayal edilebilir 1950’li yıllarda ABD tüm dünyaya radyo aracılığıyla şifreli mesaj yolluyor. Fransa ve Hollanda’da X markalı şifre çözücü var ve “Muhittin” mesajını okuyor. Fransa için Muhittin mesajı ABD’ye kömür göndermekken Hollanda içinse lale göndermek anlamına geliyor. Y markalı çözücü sahibi Polonya içinse bu mesaj ajanlık faaliyetlerine ara ver anlamına geliyor. Bu sayede tek bir mesaj aynı anlamlara gelse bile farklı etkiler yaratabiliyor. Son derece ekonomik.

ReseptörAna EtkisiFonksiyonlarıBulunduğu Bölgeler
D1Uyarıcı (Eksitatör)Hareket, motivasyon, öğrenmeStriatum, Prefrontal Korteks, Hipokampus, Amigdala, Talamus
D2İnhibitörMotor kontrol, ödül işleme, antipsikotik ilaç hedefiStriatum, Substantia Nigra, Hipotalamus, Ventral Tegmental Alan (VTA)
D3İnhibitörDürtü kontrolü, bağımlılık mekanizmalarıLimbik sistem (Nucleus Accumbens, Hipotalamus)
D4İnhibitörDuygudurum düzenlenmesi, şizofreni ile ilişkili olabilirPrefrontal Korteks, Limbik Sistem, Talamus
D5Uyarıcı (Eksitatör)Öğrenme, hafıza, bilişsel fonksiyonlarStriatum, Prefrontal Korteks, Hipokampus, Amigdala, Talamus

1950’lerde Olds ve Milner tarafından yapılan bir deney, dopamin ve ödül sistemine dair bildiklerimizi kökten değiştirdi. Araştırmacılar, bazı farelerin beyinlerine ventral tegmental alana (VTA) elektrik sinyali gönderen elektrotlar yerleştirdi. Farelere, bu bölgeyi kendi kendilerine uyarabilecekleri bir buton verildi. Sonuç şaşırtıcıydı: Fareler yemek yemeyi ve su içmeyi ihmal ederek butona defalarca basmayı tercih ettiler. Bazıları o kadar çok butona bastı ki fiziksel olarak tükenene kadar devam ettiler (genelde araştırmanın etkileyiciliğini arttırmak adına genelde fareler ölene kadar bastı diye anlatılır).

Bu çarpıcı çalışma, yayınlandıktan sonra medyada büyük ilgi gördü ve dilden dile aktarılarak dopaminin “haz kimyası” olduğuna dair basitleştirilmiş bir anlatının doğmasına neden oldu. Öyle ki, bu anlatımın yanlış veya eksik olduğunu gösteren güçlü bilimsel kanıtlara 20 yıldır sahip olmamıza rağmen rağmen, bu yanlış anlamanın etkisi günümüzde bile sürmektedir.

Bu anlatıya sonradan kokain, amfetamin gibi ilaçların beyindeki dopamin salınımını arttırarak çalıştığı bilgisi eklendiğinde artık dopamin ve bağımlılığında iç içe olduğunu biliyor gibiydik. Ancak bir sorun vardı. Dopaminin bir şekilde beyinde bitirilmesi veya dopaminin “şifre çözücülere” ulaşmasının engellenmesi madde kullanıcılarında “kafa” veya “haz” duyularını baskılamıyordu. Dolayısıyla çalışmalar devam etti.

Bugün biliyoruz ki, bağımlı bireyler madde kullanmasalar bile beyinlerinde dopamin seviyesi yüksek kalabiliyor. Özellikle maddeyle ilişkili ipuçlarına maruz kaldıklarında (örneğin bir sigara dumanı kokusu veya içki bardağı görmek), beyinde dopamin salınımı tetikleniyor.

Ancak işin ilginç tarafı şu: Bu dopamin salınımı, bağımlılara haz vermek yerine, tam tersine yoksunluk ve aşerme duygusunu artırıyor. Yani kişi dopamin yükseldiği için iyi hissetmiyor, aksine maddeye ulaşma dürtüsü daha da şiddetleniyor.

Dopamin Nedir?

Gelin, madde bağımlılığı sürecinde dopaminin nasıl çalıştığını daha yakından inceleyelim. Bağımlı bireylerde dopamin, alınan ödülden ziyade, o ödüle ulaşma beklentisiyle salgılanır. 1997 yılında Schultz ve arkadaşlarının yaptığı çalışma şunu gösterdi: Dopamin nöronları, bir ödül beklenirken güçlü bir tepki veriyor, ancak ödül tahmin edildiği gibi geldiğinde bu tepki büyük ölçüde azalıyor. Eğer ödül beklenenden daha büyükse dopamin artıyor, ancak beklenen ödül gerçekleşmezse dopamin seviyesi düşüyor. Everitt ve Robbins (2005), bağımlılığın temel mekanizmasını ortaya koyan kritik bir keşif yaptı. Deneylerinde, bağımlı hayvanlar maddeye doğrudan ulaşmadıkları halde, maddeyle ilişkili bir ipucu (örneğin belirli bir ışık veya ses) gördüklerinde dopamin seviyeleri hızla yükseldi. Üstelik bu dopamin salınımı, maddenin kendisini tüketmekten bile daha güçlüydü.

Dopamin=haz basitleştirmesinin çöküşü 1997’ye kadar uzanıyor olsa da 2003 yılında bu alanda devrim niteliğinde bir araştırm yayınlandı. Berridge ve Robinson, istemenin ve hazzın farklı şeyler olduğunu ortaya attı.

  • Dopamin istemek (motivasyon) ile ilgiliydi, ancak beğenmek (haz) ile doğrudan ilişkili değildi.
  • Endojen opioid sistemleri gibi farklı nörotransmitterler, “haz” duygusunu yönlendiriyordu.

Çoğu madde bağımlısı maddenin kendisinden keyif almaz, fizyolojik bağımlılıkları yoktur ancak yine de madde kullanmayı seçerler. Dopaminin buradaki rolü bir davranışa motive etmekti. O davranışın sonucunda ödenecek bedelleri göğüslemek için canlıyı teşvik etmekteydi. Zararları küçültmekteydi.

Bunu daha iyi anlamak için 1991 yılındaki bir deneye bakalım. Farelere iki seçenek sunulmuştur ya biraz çaba harcayarak butona basacaklar ve güzel bir yemek alacaklar yada hiç çaba harcamadan kötü yemeği tercih edecekler. Başlangıçta fareler, daha fazla çaba gerektirse bile daha iyi yemeği tercih ettiler. Ancak dopamin blokajı yapıldığında, çaba harcamaktan kaçındılar ve düşük kaliteli yiyeceği seçmeye başladılar. Yani dopamin eksikliği, doğrudan yeme isteğini değil, ödüle ulaşmak için gereken motivasyonu azalttı.

Yapılan başka deneylerde dopaminin motivasyon üzerine etkileri farklı koşullar altında incelenmiştir. Beyindeki motivasyon alanlarında dopamini bitirilmiş fareler labirentlere koyarak iki seçenekten birini seçmeye zorlanmıştır. Eğer iki yolda da engel yoksa fareler her zaman daha fazla yemek olan seçeneği seçmiştir. 4 yemek olan ancak önüne bariyer koyulmuş bir yoldaysa bariyer olmayan 2 yemekli yolu seçmişlerdir.

Özetle, dopamin Mecnun’un Leyla’ya kavuşmak için dağları delmesini sağlayan güçtür. Dopamin, ödüle ulaşmak için gereken çabayı görmezden gelmemizi sağlar ve bizi harekete geçirir.

İnsanlar üzerinde yapılan bir çalışmada, dopamin aktivitesi engellendiğinde sigara içen bireylerin sigaradan aldıkları haz değişmedi. Ancak, sigaraya ulaşmak için gösterdikleri çaba belirgin şekilde azaldı. Bu, dopaminin ödülün kendisinden çok, o ödüle ulaşmak için harcanan eforu düzenlediğini bir kez daha kanıtladı.

Dopamin sadece bir ödüle ulaşmak için bizi motive etmez; aynı zamanda tehditlerden kaçınmamız için de kritik bir rol oynar. Yapılan çalışmalar, dopaminin bloke edilmesinin, korku tepkisinin oluşmasını ve kaçınılması gereken uyaranlara karşı alınan kaçınma tepkisini azalttığını göstermektedir.

Dopaminin bir diğer kritik işlevi de öğrenme süreçleridir. Özellikle hayvanlar üzerinde yapılan Pavlov koşullama deneylerinde, dopamin sistemine zarar verilen farelerin yeni koşullanmaları öğrenmekte güçlük çektiği gözlemlenmiştir. Öte yandan, halihazırda koşullanmış olan farelerde, zil sesi duyulduğunda yemeğin kendisinden bile daha fazla dopamin salgılandığı bulunmuştur. Hayvan çalışmalarına bakıldığında, dopaminin insanlarda da semantik hafıza ve öğrenme süreçlerinde kritik bir rol oynadığı düşünülebilir. Bu noktada “dopamin = öğrenme” gibi bir çıkarım yapmak mümkün görünse de, bilim insanları bunun bu kadar basit olmadığını göstermiştir.

Yakın zamanda yapılan bir çalışma, ventral tegmental alan (VTA) dopamin nöronlarının optogenetik olarak uyarılmasının tek başına kaldıraç basma davranışını pekiştirmediğini ve gıda alımını değiştirmediğini göstermiştir. Ancak, Gıda ile pekiştirilen kaldıraç basma davranışının ortaya çıkışını hızlandırdı ve daha önce söndürülen Pavlovian tepkilerin yeniden ortaya çıkmasını sağladı.

Kapanış

Dopaminin görevi yalnızca haz üretmek değildir. Onun asıl işlevi, organizmayı harekete geçirmek, çaba harcamaya teşvik etmek ve ödüle ulaşma sürecinde rehberlik etmektir. Bu fazlasıyla basitleştirilmiş bilgiye dayanarak size mutluluğu ellerinde altın kaseyle vermeye çalışan insanlar ya neyden bahsettiklerini bilmiyorlar ya da kötü niyetliler.

Bağımlılıkla Alakalı Diğer Yazılarım İçin Tıklayın