Bağımlılıkta Tedavi Geciktirme Nedenleri: Legal Korkular

Madde bağımlılığı sadece fizyolojik bir sorun değil; aynı zamanda derin sosyal, psikolojik ve hatta hukuki boyutları olan karmaşık bir meseledir. Özellikle beyaz yakalı, eğitimli bireyler arasında bağımlılık sorunları artarken, bu grubun tedaviye başvurmada en büyük çekincelerinden biri, bağımlı olarak etiketlenme ve yasal problemlerle karşılaşma korkusudur. Bu kaygılar, bağımlı bireylerin çoğunlukla tedaviyi ertelemesine ya da tamamen kaçınmasına sebep olur, ki bu da sorunun daha derinleşmesine ve kontrol edilemez bir hale gelmesine yol açabilir.

Toplumda “bağımlı” veya “psikiyatri hastası” olarak damgalanma endişesi, beyaz yakalı ve eğitimli hastaların profesyonel destek almaktan kaçınmalarının en önemli sebeplerindendir. Bu kişiler genellikle bağımlılığın zayıflık, iradesizlik veya ahlaki bir kusur olarak algılanacağını düşünür ve iş çevrelerinde, sosyal statülerinde geri dönülemez zararlar görebilecekleri korkusuyla destek aramayı erteler. Bu korkuların yanı sıra, tedavi başvurularının resmi kurumlar tarafından öğrenilmesiyle birlikte oluşabilecek yasal sorunlarla alakalı abartılmış korkular, bu kişilerin yardım talebini daha da güçleştirir.

Bana internetten ulaşan ve bağımlılık sorunları yaşayan okuyucularımdan da gördüğüm üzere, tedavi almak isteyip başvuru yapamayan bireylerin en büyük endişesi; gizliliklerinin korunması ve herhangi bir yasal ya da sosyal problem yaşamamaktır. Bu noktada, psikiyatristlerin temel etik ilkelerinden biri olan “gizlilik etiği” devreye girer. Birçok psikiyatrist, hastalarının tedavi süreçlerini etik ilkelere ve gizlilik prensiplerine sıkı bir şekilde bağlı kalarak yürütmekte ve bu sayede bireylerin tedavi süreçlerinde güven duymalarını sağlamaktadır. Bugüne kadar birlikte çalışma fırsatı bulduğum tüm psikiyatrist arkadaşlarımın hastaların bu endişelerine hassasça eğilerek yaklaştıklarını gördüm.

Hastalarımla yaşadığım deneyimler, bu çekinceleri problemin erken evrelerinde aşarak tedavi başvurularını geciktirmeden yapmanın hem psikolojik hem de sosyal hayatta genel başarıyı önemli ölçüde artırdığını gösteriyor. Çünkü bağımlılık tedavisinde hızlı bir ilerleme, kişinin hem kariyerinde hem de özel hayatında önemli dönüşümleri tetikleyebilir. Bu dönüşümler, uzun vadede kişinin yaşam kalitesini yükseltirken, toplum içindeki pozisyonunu, öz güvenini, kendinlik saygısını, kimlik bütünlüğünü ve bütün bunların ışığında da mutlu bir yaşamı yeniden kazanmasına olanak tanır.

Anonim destek gruplarının (örneğin Adsız Alkolikler, Adsız Narkotikler gibi) bu konuda son derece etkili olduğunu gözlemliyorum. Bu gruplar, üyelerinin kimliklerini koruyarak samimi ve güvenli bir destek ortamı oluşturur ve bireylerin utanç ve korku duymadan açıkça sorunlarını paylaşmasına olanak tanır. Ayrıca YEDAM (Yeşilay Danışmanlık Merkezi) ve türkiyede 130’un üzerinde olan Bağımlılık Merkezleri (AMATEM) kişilerin gizliliği konusunda hassasiyet göstererek çalışan başkaca kurumlardır. ALO 191 Madde Bırakma Hattı ise kardeşi ALO 171 Sigara Bırakma Hattı gibi anonim, ücretsiz şekilde 7/24 kişilere destek vermektedir.

Sonuç olarak, bağımlılık sorunu yaşayan her bireyin bilmesi gereken şey, tedavi sürecinin profesyoneller tarafından yüksek gizlilik standartlarına göre yürütüldüğüdür. Bu bilinçle hareket edildiğinde, damgalanma ve hukuki sorun korkusu aşılabilir ve tedaviye başvurma cesareti kazanılabilir. Bu cesareti gösterdiğinizde, hayatınızda yarattığı olumlu değişiklikleri siz de göreceksiniz. Yardım almaktan çekinmeyin, yalnız değilsiniz.

Bağımlılıkla Alakalı Diğer Yazılarım İçin Tıklayın